A/r/tografik Yaklaşımda İlişkisel Bağlantılar

A/r/tografik Yaklaşımda İlişkisel Bağlantılar

A/r/tografi, uygulama temelli bir araştırma yaklaşımı olarak sanat, araştırma ve öğretim süreçlerini eş zamanlı olarak işlerken, ilişkisel bağlantılar kurmayı ve bu bağlantılar üzerinden kavramsal sorgulama yapmayı temel alır. Sanatsal üretimin yalnızca bir ürün değil, sanatçının geçmişi, içinde bulunduğu koşullar ve gelecek tahayyülleriyle şekillenen bir sorgulama süreci olduğu vurgulanır. Bu süreçte sanatsal, pedagojik ve araştırmaya dair deneyimler birbirine bağlı olarak işler.

A/r/tografik sorgulama sürecinde üç temel ilişkisel boyut öne çıkar:

  • İlişkisel pedagoji
  • İlişkisel estetik
  • İlişkisel sorgulama

Bu ilişkiler aracılığıyla araştırma süreci, katılımcıların kendi deneyimlerini sürece dâhil ettikleri ve yorumladıkları bir alan haline gelir. Katılımcılık, sadece araştırmacının değil, sanat uygulayıcılarının, sanat öğrencilerinin, sanatçıların ve diğer aktörlerin sürece aktif olarak katılması anlamına gelir.

Deneyim Yoluyla Kavramsal Sorgulama

A/r/tografi, deneyim ve etkileşimi esas alarak yenilikçi ve açık uçlu öğrenme ortamları yaratır. Sanatçıların, öğretmenlerin, öğrencilerin ve izleyicilerin karşılıklı olarak birbirinden etkilenmeleri sürecin önemli bir parçasıdır. Bu yönüyle sanat ve bilim arasında daha derin ilişkiler kurmak olanaklı olur. Ayrıca, farklı bileşenler arasındaki ilişkiler, araştırmada sorgulanan kavramların yeniden ele alınmasını ve çok yönlü bir sorgulama ortamının doğmasını sağlar.

Araştırmacının Dönüşümü ve Eşitlikçi Yaklaşım

A/r/tografi, araştırmacının uzmanlık rolünü sorgulamasını teşvik eder. Araştırmacı, hiyerarşik bilgi aktarımı yerine, katılımcılarla birlikte öğrenen ve dönüşen bir özneye dönüşür. Bu yaklaşımda, eşitlikçi bir ilişki kurulması önemlidir; çünkü bu eşitlik, katılımcıların sadece bilgiyi alan değil, aynı zamanda üreten aktörler haline gelmesini sağlar.

Uygulamada İlişkisellik

A/r/tografiye dayalı uygulama çoklu kimliklere dayalı yönü ile sınırları olan toplumsal roller ve algılardan uzaklaşır. Böylece birey açısından sorgulayıcılık oluşturur; çoklu kimliklerin açığa çıkması dönüşüme ve sınırların geçirgen olmasına dayalı ilişkiselliğe zemin hazırlar. Araştırmada sanat, öğrenme/öğretme deneyimine dayalı uygulamalar ve tüm bunların sonucundaki yaşayan sorgulamalar araştırmanın dinamiğini oluşturur.

Süreç ve Ürün Arasındaki Gerilim

Araştırma süreçleri sanatsal/yaratıcı/tasarımsal alanlarda süreç ve ürün ortaya koyma gerilimini yoğun bir biçimde karşımıza çıkarır. Çünkü araştırma süreçleri geleneksel paradigmalar içinde süreç ve ürünü yok sayar, araçsallaştırır, veri toplama aracı olarak niteler ya da uygulama ortamı olarak tanımlar. Oysa araştırmacının yaratıcı alanlardaki kimliği katılımın ve uzun yıllara dayalı sanatsal ve estetik bilginin sahipliği üzerinden şekillenmekte ayrıca meta-düzeyde üst düzey sorgulamaları içermektedir. Bu sorgulamaların karşılık bulması A/r/tografik yaklaşım ile olanaklıdır. Yöntem sanatsal bağlamda bireyin öğrenme ve öğretme süreçlerini içselleştirmesine olanak tanırken; katılımcılık, açık yapılı öğrenme, deneyim temelli sorgulama ve ilişkisel bağlantılar yoluyla hem bireysel hem toplumsal dönüşümün olanaklı olduğu yapıları karşımıza çıkarmaktadır. Bu yönüyle a/r/tografi, yalnızca bir araştırma yöntemi değil, aynı zamanda yaşayan, dönüşen ve dönüştüren bir yaşam biçimidir.

Kuramsal Arka Plan

A/r/tografi, yalnızca bir yöntem değil; bilgi üretiminin doğasına dair alternatif bir düşünme biçimidir. Bu yaklaşımın kuramsal zemini, post yapısalcı düşünce, performatif bilgi anlayışı, öznellik-kavramsallık ilişkisi ve sanat temelli araştırmalardan beslenir. Özellikle Gilles Deleuze, Jacques Derrida ve Karen Barad gibi düşünürlerin kavramları, a/r/tografik düşünme biçiminde öne çıkmaktadır.

Post-yapısalcılık ve A/r/tografi

A/r/tografi, sabit kimliklerden ve tekil doğrulardan ziyade, sürekli dönüşen, etkileşimli ve çoğul anlamlara odaklanır. Post-yapısalcı kuram, özellikle Deleuze ve Guattari ile birlikte, bilgiyi hiyerarşik olmayan, çoklu çıkış noktalarına ve doğrultulara sahip rizomatik (rizom: yatay kök sistemi) bir yapı olarak düşünür. A/r/tografi’de yaşayan sorgulama olgusu tek bir merkezden doğmaz; çok katmanlı, çok yönlü ve karşılıklı ilişkilerle oluş hâlinde ortaya çıkar. Post-yapısalcılıkta (örneğin Derrida ve Barthes) dil sabit anlamlar taşımaz; anlam her zaman ertelenir, bağlama bağlıdır ve yoruma açıktır. A/r/tografi bu anlayışı sanat, yazı, görüntü ve performans gibi çoklu anlatım biçimlerini bir araya getirerek pratiğe döker. A/r/tografik çalışmalar tekil bir anlama ulaşmak istemez; izleyici/okuyucu ile birlikte anlamın ortaklaşa oluştuğu çok sesli yapılar kurar.

Post-yapısalcı düşünce, kimliği sabit bir öz olarak değil, toplumsal olarak inşa edilmiş, bağlama göre değişen bir oluş olarak görür. Bu nedenle kimlik akışkandır. A/r/tografi’de de kimlik sabit değil; süreç içinde birbirini dönüştüren ve dönüşen melez yapılardır. A/r/tografi araştırmacısı bu bağlamda sürekli dönüşen bir özne olarak düşünülür. Kimliği, yaptığı işe göre yeniden şekillenir.

Derrida’nın yapıbozum (deconstruction) yaklaşımı, ikilikleri (örneğin teori/pratik, bilim/sanat) sorgular ve gizli varsayımları açığa çıkarmayı amaçlar. A/r/tografi, bu yaklaşımı araştırma, sanat ve pedagoji sınırlarını sorgulayan ve yeniden tanımlayan bir yöntem ile pratiğe döker.

A/r/tografi, geleneksel akademik biçimleri sorgular; sanatı araştırma, araştırmayı sanat, pedagojiyi estetik bir deneyim olarak düşünür, sınırları esnetir, genişletir ve aşar. Postyapısalcı kuram, özden çok oluşu, sabitlikten çok hareket ve farklılık halini vurgular. A/r/tografi, bu düşünceyle uyumlu olarak sanat üretimini bir "ürün" olarak değil, bir süreç, bir yaşantı, bir oluş biçimi olarak ele alır.

Sanat burada sadece temsil değil; araştırmanın ta kendisidir. Her üretim, bir düşünsel sorgulama ve dönüşüm alanıdır.

A/r/tografik sürecin önemli yapılarından olan performatiflik, doğru bir şekilde yorumlandığında, her şeyi uygulamaya dönüştürmeye yönelik bir davet değildir; aksine, performatiflik tam da neyin gerçek olduğunu belirlemek için derinlemesine sorgulama alanıdır. Bu yönüyle post-yapısalcı epistemolojinin temel varsayımlarını paylaşır. A/r/tografinin temelinde yer alan bu "dolanıklık" içinde deneyim bir öznenin dış dünyaya bakarak elde ettiği bir şey değil; ilişkiler ağı içinde ortaya çıkan, sürekli oluş halindeki kıymetli ve benzersiz bir süreçtir.

Karmaşıklık Kuramı (Complexity Theory) ve Sistemin Değişken Yapısı

Karmaşıklık kuramı, özellikle doğadaki ve toplumdaki sistemlerin öngörülemeyen, çok boyutlu, adaptif ve dinamik yapısını açıklamak için geliştirilmiştir. Bu kurama göre sistemler çok sayıda bileşenden oluşur, bu bileşenler birbirleriyle sürekli etkileşim halindedir. Düzen kendiliğinden ortaya çıkar. Merkezi bir kontrol olmaksızın, parçalar arasındaki etkileşimle sistem kendini organize eder ve bu nedenle de sistem durağan değil, sürekli evrimleşen bir yapıya sahiptir. Öngörülemezlik, bu yapıların doğal bir sonucudur; sonuçlar başlangıç koşullarına duyarlıdır. Christopher Langton’un çalışmaları, özellikle karmaşık sistemlerin kaos ile düzen arasındaki sınırda en yaratıcı ve üretken hallerini ortaya koyduğunu savunur. Bu sınırda sistemler yapısal bir bütünlük ortaya koyarken aynı zamanda esnektir, yeniliklere açıktır, yeni oluşlar yaratma potansiyeli ortaya koyar ya da uyum sağlar.

A/r/tografik bağlamda karmaşıklık kuramı ele alındığında doğrusal ve önceden belirlenmiş yaklaşımları reddetme kesişim noktasını oluşturur. Sürekli değişen, dönüşen bir anlam üretimi vardır. Tıpkı karmaşık sistemlerde olduğu gibi ve dahası sonuçlar başlangıçta öngörülemez. Sanatçı-araştırmacı-pedagojik kimlikler birbirine bağlıdır, ayrılamaz; tıpkı karmaşıklık kuramında sistem bileşenlerinin karşılıklı etkileşimi gibi. Sabit anlamların yerine çoklu, akışkan, çelişkili anlamlar vardır. Sanatsal sorgulama, araştırma ve öğrenme a/r/tografi araştırmacısı için yaşayan organizmalar gibidir. Bu da Langton’un “yaşamın kenarında” dediği duruma çok yakındır.

A/r/tografi’nin doğası, karmaşıklık kuramı ve özellikle Langton’un önerdiği “kaosun kıyısındaki yaşam” metaforuyla oldukça örtüşür. Her iki yaklaşım da amaç sabit, durağan, doğrusallık ile risksiz sonuca erişmek değildir. Oluş, değişim, etkileşim ve yeniden yapılandırma üzerinden ilerler ve ayrıca yaratıcılığı, beklenmedik olanı ve çok katmanlılığı önceler.

Bu bağlamda “a/r/tografi bir karmaşık sistem olarak düşünülebilir mi?” sorusunu merkeze aldığımızda Langton’un “edge of chaos/kaosun kıyısında” ifadesini Rita Irwin’in “living inquiry/yaşayan sorgulama”sı ile birlikte düşünerek a/r/tografi’yi sanatsal bir karmaşık sistem olarak yeniden okumak olanaklı olabilir mi?

Currere ve A/r/tografi Arasındaki Kuramsal İlişki

Currere, William Pinar tarafından geliştirilen ve bireyin eğitimsel yaşam öyküsünü çözümlemeye dayanan bir öğretim programı kuramdır. Kuramda bireyin geçmiş, şimdi ve gelecek arasında gidip gelen özdüşünümsel bir yolculukla anlam inşa etmesi hedeflenir. Pinar’a göre pedagojik eylemler kişisel yaşamla iç içe geçmiştir (Pinar, 2019). Bu yaklaşım a/r/tografik araştırmada özdüşünümsel, ilişkisel ve oluşa dayalı bir araştırma yaklaşımı ile paraleldir. Sanatçı, araştırmacı ve pedagojik kimliklerin iç içe geçtiği, yaşayan sorgulama, rizomatik ilişkilendirme ve anlamın çoğulluğu ilkeleriyle bir oluş alanı yaratmaktadır (Irwin et al., 2006).

Currere yaklaşımının öne sürdüğü öznel deneyim ve bu deneyime dayalı anlam inşası a/r/tografide öznelliğe ilişkin performatif süreçler ile karşılık bulmaktadır. Currere, bireyin yaşam deneyimlerini geçmiş, şimdi ve gelecek ekseninde analiz ederek özdüşünümsel farkındalık yaratmayı amaçlar.

A/r/tografi ise sanat temelli üretimler üzerinden bireysel ve kolektif deneyimleri katmanlı biçimde açığa çıkarır. Burada sanat eseri hem bir üretim hem de anlam yaratma aracıdır. Bu bağlamda currere, a/r/tografi'nin özdüşünümsel yapısını kuramsal olarak desteklerken; a/r/tografi de currere’nin öngördüğü öznel anlam inşa sürecine sanatsal ve çoklu ifade biçimleri üzerinden katkı sunar. Ayrıca her iki kuramsal yapı içinde de amaç, sabit bir sonuca ulaşmak değil; bireyin süreç boyunca geçirdiği dönüşümleri gözlemlemek ve anlamlandırmaktır.

Currere bireyin benliğini sürekli yeniden yapılandırmasına olanak tanır. A/r/tografi ise bu “oluş” sürecini rizomatik (rizom gibi çok yönlü, ağsal) bir şekilde işler; anlamı parçalar, yeniden kurar, ilişkiler arasında hareket eder. Yani currere yaklaşımına göre yeniden yapılandırma ya da olanın üzerine inşa etme söz konusudur. A/r/tografide oluşu reddetmek, karşı çıkmak, kışkırtıcı açılımlar yakalamak ve eleştirel pratikleri yaşama geçirmek gibi süreçler vardır. Çoğu zaman zorlayıcı, sancılı bir süreç içerir ki bu durum sanatsal yaratım sürecinde sanatçı kimliğin oldukça aşina ve tanıdık bir duygudur.

Pinar’ın “komplike konuşma” metaforu ile Deleuze ve Guattari’nin rizom kavramına dayalı a/r/tografik yaklaşım arasında doğrudan bir ilişki kurulabilir. Pinar, bireyin öznel sorgulamalarını çok sesli bir diyalog alanı olarak görür; burada öğretmen, öğrenci, bilgi, kültür ve tarih sürekli etkileşim halindedir. A/r/tografi de rizomatik analiz aracılığıyla farklı bilgi türleri, deneyimler ve bakış açıları arasında öngörülemeyen bağlar kurar. Bu bağlamda, currere'nin karmaşık konuşması ile a/r/tografinin çoklu ilişkisel yapısı, pedagojik süreci bir ağ olarak yeniden düşünmeyi olanaklı kılar.

Her iki yaklaşım da araştırmacının etik bir sorumluluk taşıdığı, eleştirel düşünen ve duyumsayan bir özne olması gerektiği fikrinde buluşur. Currere, bireyin kendini toplumsal ve tarihsel bağlamda anlamlandırmasını ve bu bağlamla eleştirel bir ilişki kurmasını öne çıkarır. A/r/tografi ise araştırmacının kendi konumunu sürekli sorguladığı, öznelliğiyle ilişkili olarak yaşayan sorgulamaya daimi katkı sunduğu bir yapıyı savunur.

Currere ve a/r/tografi, farklı teorik temellere dayansa da özne merkezli, oluş temelli, süreç odaklı ve etik duyarlılığa sahip yaklaşımlar olarak birbirini tamamlayıcı niteliktedir.

Currere’nin dört aşamalı özdüşünümsel yapısı, a/r/tografi’nin rizomatik ve sanatsal anlatımla zenginleşen sorgulama süreçleriyle birlikte düşünüldüğünde, yaratıcı, çok katmanlı ve eleştirel bir kuramsal çerçeve yapılanabilir.

Rizom ve Rizomatik ilişkisellik: A/r/tografi Bağlamında Çoklu ve Dinamik Anlam Üretimi

A/r/tografi, Deleuze ve Guattari’nin (1987) ortaya koyduğu rizom (köksap) felsefesine dayalı yaklaşım ile ilişkili bir yapı ortaya koymaktadır. Rizomatik ilişkisellikte anlam sabitlenmez, çok yönlü ve a/r/tografik olarak “yaşayan sorgulama” olarak ifade edilen yapıyı içerir. Bu yaklaşımda araştırma; önceden belirlenmiş, doğrusal bir yapı izlemez, aksine çoklu bağlantıların ve beklenmedik geçişlerin olabildiği bir sürece dönüşür. Rizomatik ilişkisellik, anlamın sabit değil, sürekli yeniden kurulan bir yapı olduğunu savunur. Bu nedenle anlam; parçalanabilir, reddedilebilir, yeniden üretilebilir ya da çoklu biçimlerde bütünleştirilebilir. Anlamın bu akışkan doğası, araştırmayı canlı, üretken ve özgürleştirici kılar.

Rizomatik ilişkisellikte “oluş” kavramı temel alınır. Oluş, araştırmanın ne öncesiyle ne de sonrasıyla sınırlıdır; sürecin kendisiyle ilgilidir ve anlam yaratımı da bu süreçte ortaya çıkar. Bu analizde üç temel bileşen dikkat çeker; kavramsal çerçeve, öznellik ve ilişkisellik. Rizomatik ilişkisellik yönelimi, bu üçlü yapı temelinde oluşa göre şekillenir. Kavramsal yapılar süreç içinde yeniden kurgulanabilir; öznel yorumlar ve çoklu bağlamsal ilişkilerle anlam çeşitlenebilir.

Bu yaklaşımla yapılan araştırmalarda, geleneksel doğrusal analiz yerine çoklu, dinamik ve etkileşimli yorumlama yaklaşımları ve yöntemleri ön plana çıkar. Böylece rizomatik ilişkisellik, sabit olmayan, etkileşimli ve çoğulcu bir bakış açısı geliştirir. A/r/tografik çalışmalarda bu yapı, araştırmacının kişisel, sanatsal ve pedagojik deneyimlerini iç içe geçirerek anlamın çok katmanlı doğasını ortaya çıkarır.

Rizomatik ilişkiselliğe zemin hazırlayan ‘oluş’, sabit bir kavram ya da başlangıca sahip değildir, araştırma süreci içindeki çoklu etkileşimlerle durmadan şekillenir, yaşayan sorgulamanın doğasını oluşturan da bu durumdur. Rizomatik ilişkisellik, a/r/tografi içinde hem kuramsal hem de deneyimsel düzlemde çoklu anlamların, ilişkilerin ve oluşların kesiştiği, dinamik ve yaratıcı bir araştırma yaklaşımı olarak öne çıkar.

Remiks Pedagojisi ve Dijital Dünyada Çoklu İlişkisellik

Remiks Pedagojisi dijital kültürün yeniden üretme, dönüştürme, parçalama, birleştirme ve yorumlama pratiklerinden beslenen bir öğrenme yaklaşımıdır. Bu pedagojide öğrenme katılımcı ve yaratıcıdır, çoklu dijital ilişkiselliklere dayalı yeni anlamlar üretmeyi içerir. Remiks pedagojisinde parçalama, yeniden yapılandırma, dijital dünyadaki çoklu olasılıkları öznel bakış açısı ile bir araya varyasyonlar ile getirebilme gibi birçok performatif adım içerir. Bu noktada a/r/tografinin anlamın rizomatik bağlamda sorgulanması sürecindeki çoklu ilişkisellikler ile paralel bir yapı ortaya koymaktadır. Süreç ve dijital üretkenlik çoklu ifade biçimleri oluştururken A/r/tografik araştırmanın dijital dünyadaki kimliklendirilmesine de zemin hazırlamaktadır. Ayrıca dijitaldeki eleştirel kültürel katılım, a/rtografinin sosyo-kültürel bağlamda anlam üretimi ile de örtüşmektedir. Bu bağlamda a/r/tografi, bir tür remiks pedagojisine dönüşebilir: Sanat, deneyim ve anlatı “remikslenerek” hem bireysel hem kolektif anlamlar yaratılır. Her sanat nesnesi, metin ya da anlatı bir öncekinin devamı gibi görünse de her defasında yeniden üretilir ve dönüşür.

Çoklu İlişkisellik Kuramı, özellikle post-modern ve post-yapısalcı düşünceyle ilişkili olarak dijital çağın karmaşık bilgi ve etkileşim yapılarından doğar. Bu yaklaşıma göre:

  • Anlam tekil değil, çoğuldur.
  • Özne, bir ağın düğüm noktasıdır.
  • Bilgi, sabit değil; sürekli akışkan, dönüşen ve bağlamsaldır.
  • Etkileşim (interaktivite) ve katılım, anlam üretiminin merkezindedir.
  • Özellikle dijital ağlar, çok katmanlı ilişkiler üretir (hiperbağlantısallık gibi).

A/r/tografi, bu dijital ilişkisel yapıların yaşayan sanat ve sorgulama pratiğiyle buluştuğu bir alan yaratmaktadır. Bu alana ilişkin boyutlar şu şekilde sıralanabilir:

  • Ağsal yapılar (hypertext, hyperlink) ve a/r/tografik bağlantılar
  • Dijital dünyada kimliğin dağınık, değişken doğası a/r/tografik sorgulama ekseninde kimliklerin iç içe geçmesi ile benzer bir yapı içerir.
  • Dijital remikste anlamın bağlamsallığı olarak ifade edilen ilişkisellik a/r/tografik araştırmada oluş ve ilişkisel kavramsallaştırma ile ifade edilmektedir.
  • Dijital remiks birlikte yaratma(co-creation) ve kolektifliğin içermekte ve bu bağlamla çoklu kimliklerle beslenmektedir. A/r/tografideki kimlikler arası da işbirliğine dayalı ilişkisel yaratıcı sorgulama söz konusudur.
  • Dijital remiksin bağlamları olarak dijital sanat uygulamaları, çoklu ve karma gerçeklikler, ağ temelli yaratımlar, çoklu medya günlükleri, a/r/tografi'nin dijital alanda karşılık bulduğu sorgulama biçimleri olabilir.

A/r/tografi, dijital çağın çoklu ilişkisel, katılımcı ve dönüştürücü yapısı ile güçlü bir biçimde örtüşmektedir. Bu yönüyle a/r/tografi remiks pedagojisine dayalı olarak dijital ağlar içinde sürekli yeniden bağ kuran, dönüşen, rizomatik bir ifade biçimi olarak güçlü bir yol olarak karşımıza çıkmaktadır.

Dijital çağın kimlik oyunlarına ve katılımcı kültürü içinde halihazırda aktif olan bireyler için a/r/tografik araştırma bağlamında kimliği genişletmek, zenginleştirilmiş alanlar yaratma potansiyeli ortaya koyar.

Remiks pedagojisi androgojik bağlamda yetişkin rehberliği ya da liderliği çerçevesinde yetişkin öğrenmesi ya da sanatına da genişletilmiş bir kimlik yapısı kazandırmaktadır.

Yaşantı ve Bedensellik

A/r/tografi, yalnızca düşünsel bir araştırma değil; aynı zamanda bedensel, duygusal ve duyusal bir süreçtir. Bu yönüyle John Dewey’in "deneyim" (experience) kavramıyla da bağ kurar. Araştırma, stüdyoda/atölyede, sınıfta, sokakta ya da dijital ortamlarda bedenle, malzemeyle ve mekânla kurulan ilişkiler aracılığıyla şekillenir. Bu anlamda bilgi, yalnızca yazılı metinlerde değil; görsel imgelerde, hareketlerde, dokularda ve sessizliklerde de barınır.

Sanat Temelli Araştırma Gelenekleri

A/r/tografi, sanat temelli araştırma (art-based research) yaklaşımları içinde yer alsa da bu yöntemlerden farklılaştığı noktalar vardır. Örneğin, geleneksel sanat temelli araştırmalar çoğu zaman sanat eserini araştırmanın çıktısı olarak konumlandırırken, a/r/tografi süreci ve sürecin kendisinden doğan çoklu anlatıları da araştırmanın ayrılmaz bir parçası olarak kabul eder. Rita Irwin’in de sıklıkla vurguladığı gibi, a/r/tografi, araştırmanın “çoklu kimliğini” paralel, bütünleşik ve iç içe yaşayan öznenin çok katmanlı deneyimlerine odaklanır.

Düz Yazı Yerine Doku: Metinsel ve Görsel Katmanlar

A/r/tografik araştırmalar genellikle sadece düz metinlerden oluşmaz; fotoğraf, video, çizim, performans, şiir, günlük, kolaj gibi farklı anlatım biçimlerini bir araya getirerek çoklu anlam alanları oluşturur. Bu çoklu ifade biçimleri hem araştırma sürecine hem de sunumuna ilişkin “görsel düşünce”nin önemini artırır. Metinler, sabit ve kapanmış değil; sürekli dönüşen, açık uçlu dokular olarak ele alınır.

Anahtar Sözcükler: artografik yaklaşım, ilişkisel pedagoji, ilişkisel estetik, ilişkisel sorgulama